Saturday, November 05, 2011

mevsim blogcusu

Mevsimdenmiş!!

Tam da bugün "suç" üzerine düşünüp, hayatımda nereye düştüğüyle ilgili biraz daha algımı geliştirip yol aldım zannederken; suçlayacak bir şey buldum ya (ve bu şey bir insan değil ya) çocuklar gibi mutlu oldum. Evet yahu! Mevsimdenmiş!!

Karardım bi süredir. İçim karardı. Soğudum, duruldum. Neredeyse ısınıp harekete geçmekten vazgeçtim. Neredeyse yalanını seveyim: bir süredir ısınıp harekete geçmekten vazgeçtim.

Sonra dün oldu.
Yarın farklı olsun artık dedim.
Sonra bugün oldu.
Bugün çok mücadele verdim.
Ve harekete geçtim, biraz da ısındım.

Yaptıklarımı yazasım yok kendime gelme çabalarım sırasında. Bolca düşünce, okuma, not alma. İyi geldi kendimle güzel vakit geçirmek. O kadar ki; uzun süredir okumadığım bloglara döndüm. Ve farkettim ki, dönen bir ben değilim!! Uzun süredir okumadığım bloggerların bir bölümü de bu arada yazmazlarmış meğer. Medyamın sosyali sağolsun, kısa cümleler paylaşmalarının etkisi olabilir bu yazmamalarda. Lakin dönmüşler!! Dönmüşler ve yazmışlar. Hava karardı, günler kısaldı, soğuk arttı. Okuduğum insanların bir bölümüyle tek ortak noktamız benzer iklimde yaşıyor olmak. Demek ki mevsimdenmiş!!! Suçlayıcı ve mutlu edici çıkarımım bu! Aferin bana! 5 pekiyi! Bravo!

Her yıl tekrarlanan ve yeni bir yılla tekrar başıma geldiğinde, önceki yılları unuttuğum için yeniden şaşırdığım şeyler var. Sonbahar kışa dönerken yaşadığım bunalmalar bunlardan biri. Bari yazayım buraya da unutmayayım seneye yau. Nedir bu eziyet, ne gerek var? Nedir bu suçluluk hali?

Tuesday, August 31, 2010

Nail bubaya inat!

Okul bitti, yılları takip etmek biraz zor olmaya başladı galiba. 25. yaş günümden sonra herşeyin acayip hızlı gitmeye, yılların da acayip hızlı geçmeye başladığı zannımın bir yanılsama olduğunu bildim bilmesine de, işte niye bana öyle geliyo onu bi bilemedim epeyce. Öyle işte..

Okul bitti, bazı şeyler aynı kaldı galiba. Yıl sonu benim için Ağustos olarak kaldı. Yaptığım işle de ilgili vardır kesin en az kim olduğumla ilgili olduğu kadar. Bu ikisinin birbirini etkileyen hatta belirleyen şeyler olduğunu duyalı, buna inanalı ve tutunalı çok oldu. Ahanda! Hiç buradan bağlanacağını düşünmemiştim ama bağlandı işte kısa yoldan.

Uzun lafın özeti şu. Bu yıl da Ağustos bitti. Demek ki benim için bir yıl daha bitti. Geçen yıllarla beraber kim oldum, bunun merakına düştüğüm bir yerdeyim. Ara ara yazmak ve yine ara ara da yazdıklarımı birbiri-peşi-sıra okumak daha önce bu merakımı gidermeme yardım etmişti. Şimdi yine edebilir diye düşünerek giriştim tekrar bloga not düşmeye. "Zaman adım adım... Zamanı adımlayan ayaklar bizim.."

Belki de sadece yarın hava uzun süre sonra ilk kez 19 derece olacağı içindir. Belki de bildiğim tek battaniye içimdeki yerindedir.

Tuesday, August 11, 2009

içinden konuş!!

Olmaz olmaz olur da, bu aralar bir cep telefonu alırsanız...
Olmaz olmaz olur da, telefonda bulunan hazır mesajlardan birini kullanmak aklınıza düşerse...
Telefonunuzu tasarlayan abilerin ablaların sundukları seçenekler şöyle:

- Evdeyim. Lütfen ara
- Geleceğim saat:
- Gecikeceğim. Şu saatte orada olacağım:
- İşteyim. Lütfen ara
- Lütfen beni arayın
- Şurada görüşürüz
- Şurada görüşürüz:
- Toplantı iptal edildi.
- Toplantı.Şu saatte arayın:
- Üzgünüm, bu konuda yardımcı olamam.

"Ne bekliyorlar benden?!" dedim önce, ilk aklıma gelen kişisel almak oldu konuyu...
"Sonra, ne yaşadığımızı düşünüyorlar acaba?!" dedim kendimden bir miktar uzaklaşmayı başararak..
Derken, "Ne yaşıyo abi bunlar?!" dedim son olarak "bunlar" diye ötelediğim insanların kim olduklarını dahi bilmeyerek..

Sonra düşüncelere gark* oldum tabi, elimde değil. Ve hatırladım:

Pek sevdiğim bir arkadaşım üniversiteyken, sevgilisiyle mesajlaşırdı her gece yatmadan önce ve her sabah kalkar kalmaz. O zamanlardan bu zamanlara, tanıdık geliyor uyku- sevgili- mesaj üçlüsü. Hatta "yat borusu" ve "sabah içtiması" da deriz kimi zamanlar.. Şakası hazır durumlardan biri olacak kadar tanıdık. Lakin benim bu pek sevdiğim arkadaşım ve sevgilisinin her gece yatmadan önce ve her sabah kalkar kalmaz birbirlerine gönderdikleri mesajların her gün aynı mesajlar olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Başlarda farklı farklıymış gönderilen mesajlar ama sonra, zaman içinde, kendi "doğal"lığında, sabitlenmiş mesajlar ve kaydedilmiş. Şaşırmış, komik bulmuş, gülmüştüm. Sonra da "sana ne? öyleyse öyle.." diyerek devam etmiştim pek sevdiğim arkadaşımı pek sevmeye..

Şimdi bugün merak içindeyim, acep pek sevdiğim arkadaşım ve sevgilisi, cep telefonlarına kayıtlı olarak gelen fabrika ayarlarına geri dön paketinde kendilerini bekleyen hazır mesajları da kullanıyorlar mı? Ve eğer kullanıyorlarsa bu sayede gün başına ne kaç saniye kazanıyorlar? Ve bu konuda en çok merak ettiğim şey de bu saniyeleriyle daha sonra ne yapıyorlar? Bilemiyorum ki işte..

Issız bir adaya düşseniz, yanınıza alacağınız üç mesaj hangileri olurdu?

*gark olmak: (deyim) 1) gömülmek, batmak: “Toprağa gark olmuş nazik tenleri / Söylemekten kalmış tatlı dilleri” -Yunus Emre. 2) mec. boğulmak: Paraya gark oldu. (tdk)

Saturday, June 06, 2009

Beklerken oldu..

Biriktiler yine.. Düşünürken bakındım, bulunca gördüm, görünce sakladım yazarım diye.. Bugünlerde de "toparlamalar" üzerine düşünüyor olmalıyım ki, vakti geldi diyip, açtım topladıklarımı.. E bi bak bakalım Gülesin, geriye dönüp topladıklarına.. Elde var ne?
Şubat'ta saklamışım.. Bu kez "çok okumam lazım çoook" temasından ziyade "okuyorum, ne mutluyum" içerikliydi diye hatırlıyorum.. Okuduklarımdan ne hatırlıyorsun? Hala okuyor musun ööyle mutlu mutlu... Hmmm... Ağzını kapalı tut, özellikle ayaz zamanı.. İstanbul'un rüzgarı faklı olur, hava yutarsan çabuk üşütürsün!


Söz Küçüğün zamanları.. Gördüğüme çok mutlu olduğum fil, yolculuk nereye? Serbest Dolaşım ve Sığınma Hakkı'nı balonla uçan fille anlatabildiğimiz gün, ne güzel gün!! Travian'da yeni bir birliğe girdim. Birlikteki Logistic Generalimizin ismi de Vlad. Yoğun saldırı altındayken "birliğimize gel, nakama olalım" dedi.. Vlad abi Sırp. İngilizcesi çok iyi.. Komutanlığıysa enn iyi!! Oyunla ilgili yeni şeyler öğreniyorum. Vlad abiye soruyorum, o bana güzel güzel anlatıyor. Kaç yaşında acaba? 13? Abim o benim!
Sonra 8 Mart oldu.. 8 Mart'ta da yazmak istedim. Ne çok şey geçti aklımdan, ne kadar çok şey düşündüm.. Ama bulamadım yazmak istediklerimin yanına koymak istediğim bir görsel.. Olmamış demek ki dedim, yazma. Sinmediyse bu kadar içine, vardır bi bilmediğin.. Vakti gelince düşer zaten.. Vakti dün geceymiş.. Şimdi toparlamalar Gülesinisin.. Böyle bilesin.




Zaten çok zaman geçmeden aradan, yaklaşan 30 yaş kutlamaları, yoğunlaşan 5N1K durumları, geriye bakıp bakıp durmalar, ileri bakınca kötü mü olur insan sorgulamaları ve "düzgün" görünmem gerektiğine profesyonelce inandığım yaklaşan toplantıyla beraber kuaför macerası...

Böyle mi olacak acaba diye düşündüm...

...böyle oldu:


... .

10 yıl sonra Berlin'e gittim sonra. Uçakla yolculuk yaparken hala karar veremediğim bir konu var: havaalanından (limanı mı demek lazım acaba?) uçağa geçerken tüple mi geçmeyi daha çok seviyorum, yoksa otobüsle gidip uçağa merdivenlerden mi? Tüp olayı rahat tabi... Havalandırma falan derken, sibernik bi durum yaratılabiliyor. Tüpün içine reklam alma durumuna sinir olduğumu biliyorum. "Okumıycam okumıycam, bu reklamın hedef kitlesi olmıycam!!" diye inat ederken hoop çoktan okumuş olduğumu farkettiğimde yenilmiş hissediyorum. Bi yandan da nedir derdin, sibernik durum seven sen diil miydin? al sana sibernik, al sana hedef kitle! Hmm.. Öte yandan merdiven olayında da (özellikle elimde çanta varsa -dikkat sırtında değil, elimde ya da kolumda -), etraf bir anda siyah beyaz oluyor, ve ben merdivenlerin tam ortasında, bir saniye durup siyah beyaz havalimanı binasına bakmayı seviyorum.. O zaman film oluyorum işte.. Yeşilçamından da var aklımda Fransız olanından da.. İşte o durumu seviyorum. Ama merdiven çıkmayı sevmiyorum ki ben yaaa... Neyse, Berlin:

Doğu berlin usulü trafik lambalarını tekrar görücem diye şehirde kaybolmak, tek kişilik güzel bir anı oldu. 10 yıl önce en bi berlin arkadaşım Sebastian'ın ben gitmeden bir hafta önce (son görüşmemizden 10 yıl sonra) ben Facebook'ta bulup "Gulesinim sen misin? Bak ben büyüdüm Avusturyada oturuyorum. Viyana'ya gelsene. 10. yıl anısına hep beraber Berlin'de mi toplansak" demesi fena oldu. Çat diye gün - tarih - yer söylememe şaşırması doğal.. Bu Sebastian iyi çocuktur aslında.. Dur onun da bi resmini koyayım bi yerlere, yaşlanınca lazım olabilir torunlara anlatırken..


E çok çalışıldı Berlin'deyken.. Ama mesela bu konuda yazmak istediğim birşey olmamış. Not almamışım.. Hmm... Ama bi konu var. Bu önemli tabii...

Derke Mayıs gelmiş olmalı. 1 Mayıs'ta da yazmak istediğimi hatırlıyorum. Belirli gün ve haftalar insanı olmuşum. Önemli gün ve haftalardan ne ara kurtuldum acaba?


Yukarıdaki çizimleri 1 Mayıs öğürtülerimin yanına düşünmüştüm, toparladım, güzelce yerleştirdim, renklendirdim, dizdim.. Sonra yazmadım.. Şimdi bakınca başka şeyler de düşünüyorum. Galiba 2009 1 Mayıs bende bu çizimle kalacak.. Kalsın. toparlama insanı olarak bugün, bun da toparladığıma mutluyum.


Hiç google'da "hıdır" kelimesi için görsel aradınız mı? Ben aramıştım. Mayıs başları. O günlerde kol böreği yapıp, "hıdır böreği yaptım" da dedim. Ne yapsam (ya da yapamasam sanırım) adını hıdır koyduğum günler.. "Nasılsın" diye sorulunca "büyüyorum" diyen ben, yakın zamanda böyle cevap vermeyi bırakmak üzereyim. Büyümemin son halkasının gerçekleştiğini hissediyorum ve bu son halkadan (halka ne yau!) sonrası koccaman deniz, büsbüyük evren.. Bir halka daha yalnızım ve bir halka daha büyüdüm gibiyim.. Bakalım... Demlenecek.. Aşağıdaki görseli bugün buldum. Konu üzerine demlenirken... Aferin! dedim.. Gerçekten çok yol aldım!

Sonra evPelini evlendi. The Ronnettes'le kutladım.. Yazarım dedim, şimdi topladım. Birisinin ayağı ameliyatlı.. Geçmiş olsun diyoruz..

Kız çocukları! Büyümenin yollarından birini buldum, açıklıyorum. Gerekli malzemeler: Annane anısı, anne bilgisi, hayal gücü.

Önce annanenizi düşünün. Bilinçsiz bilinçsiz dinlerken ailenizi, kulağınızda kalan, duyduğunuz, hatırladığınız tüm verilerle annanenizi düşünün. Yaşamını, nasıl biri olduğunu.. Ama kendinizden bağımsız. Başka "biri" gibi.. Sonra annenizi bu oluşan resme yerleştirin. Annanenizin kızı olarak. Kendi anneniz olarak değil (mümkünse.. Arzuya göre maydonoz da eklenebilir). Sonra annenizin bebeğini düşünün. Ona bakışını, kucağında tutarken onu pencereden dışarı bakışını, onun için -bebeği için- hayaller kuruşunu.. Sonra da o hayallerle bugününüzü aynalayın birbirine. Bakakalsınlar ööyle..

Brrrr... Doidoidoi.. Zrrrrrr... Trak!
E
Er
Err
Erro
Error
Fatal Error

Sitemdeki sorunu çözmek için buraya tıklayın.

Titreme geldi dün gece. Yine büyüdüm. Bu kez sona geliyorum kesin. Zannettiğim kadar soğuk değil. Titretecek kadar soğuk evet, ama içerde bi yerde sıcak bişey büyüyor. Sonrası koccaman deniz, büsbüyük evren..

Şimdilik,

elde var,

Gulesin.

Tuesday, January 20, 2009

empatimin güçlü olduğunu düşünenlere açık cevap

Kimin neyi neden ve niçin yaptığını anlamak için çok çaba sarfederim ben.. Bildiğim herşeyi ve kendimi koyarım ortaya anlamak için karşımdakini.. Yüzbinlerce olasılığım vardır her bir kimsenin her bir davranışını açıklamak için ve en zararsız olanlarını beğenip seçmek ve ilişkiyi burdan kurmak gibi de bir tercihim vardır..
Hiç anlamadığımda,
düşünüp
düşünüp
hiç bulamadığımda söz konusu davranışa bir neden,
deliririm ben.
Açıklamasını isterim bazen, beni razı etmesini, bana bişey katmasını..
Yine de anlamıyorsam, kapatırım ben. Bööyle koyu renk bir perdeyle.. Uzaklaşırım anlayamadığımdan..
Bildiğin dar kafalıyım işte..
Empatimin patisi!


Fotoğraftaki amca, H.G. Wells. 1895-1901 yılları arasında bilim kurgu romanları yazmış. Zaman Makinesi, Dr.Moreau'nun Adası, Görünmez Adam, Dünyalar Savaşı romanlarından bilinebilir.








Wednesday, January 14, 2009

8002

2008 bitti..


1 defa bıraktım.
2 tane güzeller güzeli yeğenim oldu.
3 tur deli doktoruna gittim.
4 kere aynı adamla evlendim.
5 defa gelinlik provasına gittim.
6 defa ecnebistandaydım.
7 görünce kapıda mutlu oldum.
8 kez savaşa ah ettim.
9 defa yeni iş fikri geldi aklıma.
10 kez ablamı özledim.
12 kez iş yetiştiremedim.
13 kere çok mutsuz uyandım.
16 defa yalan söyledim.
18 kez derse girdim.
19 defa su söyledim.
24 çeşit yemek yapmayı öğrendim.
29 yaşıma girdim.
50 kere söyledim dedim.
100 liralar harcadım.
282 defa çok mutlu uyudum.
340 sabah çok zor uyandım.
365 kez "neden olmasın?" dedim.
1000 kere anlamadım.
100000 kere anlatamadım sandım.
çok güldüm, pek hüzünlendim, bolca panikledim, epey bi beyin ütüledim, zarar gördüm, zarar verdim, maniğimle depresifimi tanıştırdım... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ...
biraz daha büyüdüm.
şimri rica ediyorum 2008, bi s.ktir git hayatımdan!

Wednesday, November 05, 2008

..i feel so light, so it's allright..




yani diyor ki;
o kadar hafif hissediyorum ki kendimi, demek ki herşeyler yolunda..
kendime b.a.: o damarlar ve terler çalışmaktan.. bak demek ki olabiliyo bazen.. hatta iyi bile olabiliyo..
04:46 says: "iyi geceler 04:45"
04:45 replies: "iyi geceler 04:46"