
Saturday, November 05, 2011
mevsim blogcusu

Tuesday, August 31, 2010
Nail bubaya inat!

Tuesday, August 11, 2009
içinden konuş!!

Olmaz olmaz olur da, telefonda bulunan hazır mesajlardan birini kullanmak aklınıza düşerse...
Telefonunuzu tasarlayan abilerin ablaların sundukları seçenekler şöyle:
- Evdeyim. Lütfen ara
- Geleceğim saat:
- Gecikeceğim. Şu saatte orada olacağım:
- İşteyim. Lütfen ara
- Lütfen beni arayın
- Şurada görüşürüz
- Şurada görüşürüz:
- Toplantı iptal edildi.
- Toplantı.Şu saatte arayın:
- Üzgünüm, bu konuda yardımcı olamam.
"Ne bekliyorlar benden?!" dedim önce, ilk aklıma gelen kişisel almak oldu konuyu...
"Sonra, ne yaşadığımızı düşünüyorlar acaba?!" dedim kendimden bir miktar uzaklaşmayı başararak..
Derken, "Ne yaşıyo abi bunlar?!" dedim son olarak "bunlar" diye ötelediğim insanların kim olduklarını dahi bilmeyerek..
Sonra düşüncelere gark* oldum tabi, elimde değil. Ve hatırladım:
Pek sevdiğim bir arkadaşım üniversiteyken, sevgilisiyle mesajlaşırdı her gece yatmadan önce ve her sabah kalkar kalmaz. O zamanlardan bu zamanlara, tanıdık geliyor uyku- sevgili- mesaj üçlüsü. Hatta "yat borusu" ve "sabah içtiması" da deriz kimi zamanlar.. Şakası hazır durumlardan biri olacak kadar tanıdık. Lakin benim bu pek sevdiğim arkadaşım ve sevgilisinin her gece yatmadan önce ve her sabah kalkar kalmaz birbirlerine gönderdikleri mesajların her gün aynı mesajlar olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Başlarda farklı farklıymış gönderilen mesajlar ama sonra, zaman içinde, kendi "doğal"lığında, sabitlenmiş mesajlar ve kaydedilmiş. Şaşırmış, komik bulmuş, gülmüştüm. Sonra da "sana ne? öyleyse öyle.." diyerek devam etmiştim pek sevdiğim arkadaşımı pek sevmeye..
Şimdi bugün merak içindeyim, acep pek sevdiğim arkadaşım ve sevgilisi, cep telefonlarına kayıtlı olarak gelen fabrika ayarlarına geri dön paketinde kendilerini bekleyen hazır mesajları da kullanıyorlar mı? Ve eğer kullanıyorlarsa bu sayede gün başına ne kaç saniye kazanıyorlar? Ve bu konuda en çok merak ettiğim şey de bu saniyeleriyle daha sonra ne yapıyorlar? Bilemiyorum ki işte..
Issız bir adaya düşseniz, yanınıza alacağınız üç mesaj hangileri olurdu?
*gark olmak: (deyim) 1) gömülmek, batmak: “Toprağa gark olmuş nazik tenleri / Söylemekten kalmış tatlı dilleri” -Yunus Emre. 2) mec. boğulmak: Paraya gark oldu. (tdk)
Saturday, June 06, 2009
Beklerken oldu..




...böyle oldu:
... .
10 yıl sonra Berlin'e gittim sonra. Uçakla yolculuk yaparken hala karar veremediğim bir konu var: havaalanından (limanı mı demek lazım acaba?) uçağa geçerken tüple mi geçmeyi daha çok seviyorum, yoksa otobüsle gidip uçağa merdivenlerden mi? Tüp olayı rahat tabi... Havalandırma falan derken, sibernik bi durum yaratılabiliyor. Tüpün içine reklam alma durumuna sinir olduğumu biliyorum. "Okumıycam okumıycam, bu reklamın hedef kitlesi olmıycam!!" diye inat ederken hoop çoktan okumuş olduğumu farkettiğimde yenilmiş hissediyorum. Bi yandan da nedir derdin, sibernik durum seven sen diil miydin? al sana sibernik, al sana hedef kitle! Hmm.. Öte yandan merdiven olayında da (özellikle elimde çanta varsa -dikkat sırtında değil, elimde ya da kolumda

Doğu berlin usulü trafik lambalarını tekrar görücem diye şehirde kaybolmak, tek kişilik güzel bir anı oldu. 10 yıl önce en bi berlin arkadaşım Sebastian'ın ben gitmeden bir hafta önce (son görüşmemizden 10 yıl sonra) ben Facebook'ta bulup "Gulesinim sen misin? Bak ben büyüdüm Avusturyada oturuyorum. Viyana'ya gelsene. 10. yıl anısına hep beraber Berlin'de mi toplansak" demesi fena oldu. Çat diye gün - tarih - yer söylememe şaşırması doğal.. Bu Sebastian iyi çocuktur aslında.. Dur onun da bi resmini koyayım bi yerlere, yaşlanınca lazım olabilir torunlara anlatırken..
E çok çalışıldı Berlin'deyken.. Ama mesela bu konuda yazmak istediğim birşey olmamış. Not almamışım.. Hmm... Ama bi konu var. Bu önemli tabii...

Yukarıdaki çizimleri 1 Mayıs öğürtülerimin yanına düşünmüştüm, toparladım, güzelce yerleştirdim, renklendirdim, dizdim.. Sonra yazmadım.. Şimdi bakınca başka şeyler de düşünüyorum. Galiba 2009 1 Mayıs bende bu çizimle kalacak.. Kalsın. toparlama insanı olarak bugün, bun da toparladığıma mutluyum.
Hiç google'da "hıdır" kelimesi için görsel aradınız mı? Ben aramıştım. Mayıs başları. O günlerde kol böreği yapıp, "hıdır böreği yaptım" da dedim. Ne yapsam (ya da yapamasam sanırım) adını hıdır koyduğum günler.. "Nasılsın" diye sorulunca "büyüyorum" diyen ben, yakın zamanda böyle cevap vermeyi bırakmak üzereyim. Büyümemin son halkasının gerçekleştiğini hissediyorum ve bu son halkadan (halka ne yau!) sonrası koccaman deniz, büsbüyük evren.. Bir halka daha yalnızım ve bir halka daha büyüdüm gibiyim.. Bakalım... Demlenecek.. Aşağıdaki görseli bugün buldum. Konu üzerine demlenirken... Aferin! dedim.. Gerçekten çok yol aldım!

Kız çocukları! Büyümenin yollarından birini buldum, açıklıyorum. Gerekli malzemeler: Annane anısı, anne bilgisi, hayal gücü.
Önce annanenizi düşünün. Bilinçsiz bilinçsiz dinlerken ailenizi, kulağınızda kalan, duyduğunuz, hatırladığınız tüm verilerle annanenizi düşünün. Yaşamını, nasıl biri olduğunu.. Ama kendinizden bağımsız. Başka "biri" gibi.. Sonra annenizi bu oluşan resme yerleştirin. Annanenizin kızı olarak. Kendi anneniz olarak değil (mümkünse.. Arzuya göre maydonoz da eklenebilir). Sonra annenizin bebeğini düşünün. Ona bakışını, kucağında tutarken onu pencereden dışarı bakışını, onun için -bebeği için- hayaller kuruşunu.. Sonra da o hayallerle bugününüzü aynalayın birbirine. Bakakalsınlar ööyle..
Brrrr... Doidoidoi.. Zrrrrrr... Trak!
E
Er
Err
Erro
Error
Fatal Error
Sitemdeki sorunu çözmek için buraya tıklayın.
Titreme geldi dün gece. Yine büyüdüm. Bu kez sona geliyorum kesin. Zannettiğim kadar soğuk değil. Titretecek kadar soğuk evet, ama içerde bi yerde sıcak bişey büyüyor. Sonrası koccaman deniz, büsbüyük evren..
Şimdilik,
elde var,
Gulesin.
Tuesday, January 20, 2009
empatimin güçlü olduğunu düşünenlere açık cevap

Hiç anlamadığımda,
düşünüp
düşünüp
hiç bulamadığımda söz konusu davranışa bir neden,
deliririm ben.
Açıklamasını isterim bazen, beni razı etmesini, bana bişey katmasını..
Yine de anlamıyorsam, kapatırım ben. Bööyle koyu renk bir perdeyle.. Uzaklaşırım anlayamadığımdan..
Bildiğin dar kafalıyım işte..
Empatimin patisi!
Fotoğraftaki amca, H.G. Wells. 1895-1901 yılları arasında bilim kurgu romanları yazmış. Zaman Makinesi, Dr.Moreau'nun Adası, Görünmez Adam, Dünyalar Savaşı romanlarından bilinebilir.
Wednesday, January 14, 2009
8002
